Bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. Indiana Jones and The Great Circle’dan bahsediyorum. Net söyleyebilirim ki bu yıl oynadığım en iyi oyun. Game Pass’e gelmese oynamayı bile planlamıyordum. İlk günden Game Pass’e geldiği için oynamaya başladım ve tek kelimeyle şunu söyleyebilirim ki mükemmeldi.
Gerçekten İyi Bir Oyun Mu?
Indiana Jones, Xbox’ın yıllardır eksikliğini çektiği sinematik ağırlıklı aksiyon macera oyunu. Aksiyon oyunu dediğime bakmayın, oyun sizi daha çok gizliliğe yönlendiriyor. Siz, dünyanın dört bir yanında tarihi eserleri, antik kalıntıları inceleyen bir arkeolog olan Doktor Indiana Jones’sunuz. Bir gün Doktor Jones’un çalıştığı üniversiteden garip bir tarihi eser çalınır ve Doktor Jones bunun üzerine eseri aramaya başlar.
Oyun kimisi tamamen çizgisel, kimisiyse küçük açık dünyalardan oluşan pek çok şehirde geçiyor. Bu şehirler birbirlerinin kopyası falan da değiller. Her biri bambaşka bir atmosfere, bambaşka bir kültüre sahip. Vatikan’da sahte bir papaz olarak Kilise’nin gizli işlerini ortaya çıkartırken, Mısır’da piramitlerin içinde hazine arıyoruz.
Tüm bu şehirler, gerek görsellikleriyle gerek oynanışlarıyla kendilerini diğerlerinden ayırıyor. Örneğin Vatikan’da oynarken, bir arkadaşınız size papaz kıyafetleri veriyor, yetkili kişilere sizin Amerika’dan gelen bir papaz olduğunuzu söylüyor. Siz de şehirde papaz taklidi yaparak rahat rahat dolaşabiliyorsunuz. Tabii dönem İkinci Dünya Savaşı olduğundan şehrin her yerinde faşistler cirit atıyor. Burada oynanışınız biraz daha gizlilik üzerine iken Mısır’a vardığınızda daha çok bulmaca ve keşifle karşılaşıyorsunuz. Tayland’a vardığınızdaysa aksiyon biraz daha öne çıkmaya başlıyor. Oyun, nehirlerle kaplı bir şehirde, bir yerden bir yere tekneyle gittiğiniz, dilerseniz yüzdüğünüz bir şeye dönüşüyor.
Oyun sizi, bu üç açık dünyamsı şehrin yanı sıra çizgisel ilerlediğiniz pek çok farklı yere de götürüyor. Japonlar tarafından bombalanan Şangay’a da gidiyorsunuz, Himalayalar’da bir dağın tepesine de.
Oyun aslen bir yolculuk hikayesi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sı, kendilerini karşıkoyulamaz bir güç haline getirmek için antik efsaneleri incelemeye başlıyor. Karakterimiz Indiana Jones ise bu efsaneleri Nazilerden önce çözüp dünyayı kurtarmak için çabalıyor.
Oyuna adını da veren Great Circle diye bir şey var. Tarihteki ilk antik medeniyetlerin yapılarını bir çizgi çizerek birleştirdiğinizde dünyanın etrafında mükemmel bir çember oluşturuyor. Naziler bu gizemi çözerlerse muhteşem bir güç elde edeceklerini düşünüyorlar. Oyun boyunca bu Great Circle’ı oluşturan medeniyetlerin yapılarını ziyaret ediyoruz.
Filmler Mükemmel Aktarılmış
Indiana Jones and The Great Circle, aslen bir film uyarlaması. 1980’li yılların kült Indiana Jones üçlemesinin 1. ve 3. filmi arasını konu alıyor. Ben İndiana Jones ile daha önce hiç alakası olmayan biriydim. Oyun çıkmadan 2 gün önce oturdum ve filmleri izledim. Size de öneririm, oyunu oynayabilmek için filmleri izlemenize gerek yok ancak filmleri izlememiş olsam bu kadar keyif almazdım. Bir filmi oyuna mükemmel derecede iyi aktarmışlar. Filmler öyle çok ağır gerçekçi filmler değiller. Biraz daha karikatürize edilmiş bir tarzları var ve oyunlar bunu çok iyi koruyor. Filmlerdeki o ince ciddiyet-mizah dengesini çok iyi korumuşlar.
Filmlerde Indiana Jones eline ne geçtiyse silah olarak kullanabiliyordu. Oyunda da öyle. Süpürge, gitar, tırmık, kürek, hiç fark etmez. Allah ne verdiyse silah olarak kullanabiliyorsunuz. Oyunun aksiyonu yakın dövüş ağırlıklı. Bir tabancanız da var ama neredeyse hiç kullanmadım oyun boyunca. Ayrıca öldürdüğünüz düşmanların silahlarını da kullanabiliyorsunuz ama silahlar çok kötü. Oyunu yakın dövüş üzerine tasarlamışlar, silah kullanılmasın istemişler ancak bu kadar da kötü yapmaya gerek yoktu. Wolfenstein’ı yapan ekipsiniz sonuçta.
Silah kullanmanın oyunda en ufak bir avantajı bile yok. Ne düşmanlarınıza tek atıyorlar, ne de etrafı temizlemenize yardımcı oluyorlar. Ateş ettiğiniz an zaten alarm çalıp tüm herkesin üstünüze yığılmasına neden oluyorlar. Sırf atmosferde tutarsızlık olmasın diye silahları koymuşlar. Silahlı düşmanların çoğu size saldıracakları zaman silahlarını bırakıp yakın dövüşe giriyor zaten. Oyun size ilerlemek için pek çok seçenek sunuyor. İsterseniz gizlice Nazilerin arasından ilerleyebilirsiniz. İsterseniz alternatif bir yol bulup platform yaparak, oraya buraya tırmanarak ilerleyebilirsiniz. İsterseniz Nazileri döve döve gidebilirsiniz. Tabii bir askeri yönetmiyoruz. Büyük düşman gruplarıyla savaşmak kesinlikle kolay değil. O yüzden gizli ilerlemeyecekseniz bile, düşmanları teker teker ya da küçük gruplar halindeyken indirmeniz gerek.
Ben şahsen genelde gizli gizli gidip yakalanacak gibi olunca da hemen aksiyona girerek ilerledim.
Yapay Zeka Sorunları
Oyunun yapay zekası kötü. Aksiyon sırasında bu çok gözünüze çarpmıyor ama gizlilik sırasında durum çok kötü. İki olasılık var. Ya Adolf Hitler, Nazileri hipermetroplardan seçiyor. Ya da yapay zekanın görüşü sıkıntılı.
Öyle ki, bir yerde yapay zeka bana saldırmayınca herhalde bu dost bir NPC dedim. Aradan bir yıl geçti, ondan sonra bana saldırmaya başladı.
Aynı şekilde oyunda birkaç kez oyun kıran hatalarla karşılaştım. Hikayedeki karakterle bir tekneye bineceğiz. Benim de tekneyi itmem lazım. Ancak etkileşim tuşu çalışmıyor. Karakterlerden biri tekneyi it, demeden tekneyi itmek için tuşa basarsanız oyun kitleniyor. En son kayıt noktasından tekrar başlatmanız gerekiyor. Buna benzer hataları birkaç kez yaşadım. Bereket oyun çok sık kayıt alıyor da çok geriye dönmeme gerek kalmadı.
Grafikler
Oyun çıkmadan önce yüksek sistem gereksinimleriyle tepki çekmişti. Ki haklı bir tepkiydi. İnanılmaz yüksek sistem istiyor oyun. Aslında bu kadar sistem istemesinin nedeni, kartların gücünden çok kartların VRAM’lerinin yetmemesi. Oyun çok fazla VRAM’e ihtiyaç duyuyor. Yoksa kartların gücü gayet yeterli. 4060’lı laptobumda yüksek-orta ayarlar karışık 120 FPS aldım. Muhtemelen Ultra’ya falan da kartın gücü yeterdi ancak VRAM yetmediğinden alamıyorum. Oyunun grafikleri, özellikle ara sahnelerde inanılmaz. Oynanış sırasında belki çok dikkatinizi çekmiyor ancak ara sahnelerde oturup film gibi izliyorsunuz. Özellikle uzun ara sahnelerde, oyun oynadığınızı unutup film gibi izliyorsunuz. Oyun için, filmlerde Indiana Jones’u canlandıran Harrison Ford’un yüzü birebir yapılmış ve neredeyse her oyunda karşımıza çıkan Troy Baker’a oynatılmış. Adam o kadar iyi oynamış ki, Harrison Ford çıkıp “bu kadar iyi olacağını bilsem ben kendim oynardım” dedi. Öyle iyi oynamış. Ben normalde filmlerde, oyunlarda falan seslendirmenlerin değişmesine çok sinir olurum. Örneğin Rick and Morty’nin yeni sezonunda Rick ve Morty’nin yeni seslerine, neredeyse eskisiyle aynı olmasına rağmen çok gıcık olmuştum. En ufak ton değişikliği bile beni rahatsız eder. Ancak Troy Baker öyle bir seslendirmiş ki, eminim çoğu insan Harrison Ford seslendirdi sanmıştır.
Şu oyunu alıp animasyon filmi diye yayınlasanız, kimsenin itirazı olmaz. Sahneler o kadar iyi ki, adam resmen sinirden köpürüyor. Bunu görsel olarak yapmayı başarmışlar. Cidden, bunu yapmışlar. Adamın tükürüğü, iki dudağının arasına yapışıp uzuyor falan. Bu manyakça bir iş.
Sinematik anlar çok iyi hazırlanmış. Özellikle sinematik aksiyon sahneleri çok güzel olmuş. Havada savaş uçağı sürerken bir diğerine atlamak, tekne ile karadaki bir Nazi konvoyuna dalmak. Keşke çok daha fazla bu tarz sahne olsaymış.
Kimsenin Umursamadığı Şeyler
Bir şeyden bahsetmek istiyorum. Muhtemelen dünyada benden başka kimse buna takılmamıştır ama beni çok rahatsız etti. Teknede ilerlerken, teknedeki karakter teknenin eğildiği yönün tersine eğilerek kendini dengede tutmaya çalışıyor. Ama bu animasyon aşırı rahatsız etti beni. Çok mükemmel bir şekilde eğiliyor. Çok yapay duruyor ama dediğim gibi muhtemelen buna dünyada tek takılan insan ben olmuşumdur.
sahneyi gif’e çevirip buraya koyacaktım ama saçma bir teknik hata alıyorum. şuradan yutub linkine bakabilirsiniz
Yine muhtemelen sadece benim takıldığım bir şey. Gemiye binerken ve gemiden inerken, yanımızdaki karakter Gina ışınlanıyor. Tekneye binme animasyonu yapmamışlar. Onun yerine Dr. Jones, motoru çalıştırmak için arkasına döndüğü an Gina teknenin içine ışınlanıyor. Tabii oyuncu bunu görmüyor da, bariz bir şekilde belli oraya ışınlandığı. Tekne demişken başka bir şey aklıma geldi. Tekneyle ilerlen tekneme bir ağaç dalı düştü ve teknenin hareketlerine göre teknenin içinde savruldu. Mükemmel bir şeydi. Hiç görmeyi beklemiyordum böyle bir şey. Bu tarz şeyler, insanı oyuna bağlıyor.
Bulmacalar ve Yan İçerikler
Oyunda çokça bulmaca var. Ne çok zor, ne çok kolay. Tam tadında bulmacalar. Ha isterseniz zor bulmacalar da bulabilirsiniz, yan içerik olarak. Karşınıza görev olarak çıkmayan bolca yan içerik var oyunda. Bakıyorsunuz yerde bi not buluyorsunuz. İşte bi kasa varmış, ama şifresi unutulmuş. Başka bir yere gidiyorsunuz, adam şifreyi sık sık unuttuğu için not almış. Geri dönüp kasayı açıyorsunuz, içinden eski bir kitap çıkıyor falan. Bunlar bir görev bile değiller. Bu tarz ek şeyler yaparak karakterinizi geliştirebiliyorsunuz.
Oyunda bir yetenek ağacı yok. Oyunu yapan Machine Games, “ne lan öyle tek tıkla yetenek açmak, azıcık kitap okuyun da kültürlenin” demiş. Karakterinizi geliştirmek için kitap okuyorsunuz. Bu kitapları oyunda ilerlerken ya da yan içerik yaparken bulabiliyorsunuz. Ya da “parasıyla değil mi kardeşim” deyip satın alabiliyorsunuz. Karakter geliştirmenin oyuna çok önemli bir etkisi yok. Karakterinizi hiç geliştirmeden de rahatça oyunu bitirebilirsiniz.
Sonuç
Oyunu sırf Nazilerle dalga geçmesini çok iyi biliyorlar diye Machine Games’e yaptırmışlar. Ana kötümüz Voss bir ara Hitleratak bile geçirdi oyunda. Yer yer Nazilerle geçtiği dalgasıyla, yer yer aksiyonuyla oyun cidden çok keyifli, eğer Game Pass’iniz varsa oynamanızı şiddetle tavsiye ederim.
Bu incelemeyi video formatında da izleyebilirsiniz.