İlk oyunun sonunun ardından Henry ve Hans Capon basit bir ulaklık görevine çıkmıştır. En azından onlar basit olacağını sanıyordur. Ama işler beklenildiği gibi gitmez.

Uzunca bir sürenin ardından Kingdom Come: Deliverance II’i bitirdim ve şunu söyleyebilirim ki, bu kadar iyi olacağını tahmin bile edemezdim. Serinin ilk oyununu severek oynayıp bitirmiştim ama ikinci oyunun ilk incelemelerini görünce insanların abarttığını düşünmüştüm. İlk oyun, ikinci oyun kadar popüler olmamıştı ve bu övgüleri yapan insanların çoğu ilk oyunu oynamamıştı. Ben de ikinci oyunu insanların abarttığını, ilk oyunun biraz üzerine koyulmuş bir hali olduğunu düşünmüştüm.
Oyunun ilk saatlerinde de bu görüşümde haklı olduğumu sanıyordum. Ama oyun her geçen an çıtayı biraz daha yükseltmeyi başardı. Ya ben bu oyunda nalbantlık da yaptım, toplama kampında da çalıştım, işkenceler de gördüm, komutan olup hangi askerlerimi feda edeceğimi de seçtim.
İlk Oyunun Mükemmel Bir Devamı
Kingdom Come: Deliverance II, ilk oyunun mükemmel bir devamı. İlk oyundaki her şeyin üzerine koymuşlar. Şurası ilk oyunda daha iyiydi dediğim bir yer hatırlamıyorum. Hala zor. Hala çok gerçekçi ve hala çok iyi.
Kingdom Come: Deliverance’ı diğer oyunlardan ayıran temel şey, her şeyin çok gerçekçi olması. Orta Çağ’daki bir köylünün yaşayacağı tüm sorunları, dertleri siz de yaşıyorsunuz. Oyunun başında hiç bilmediğim bir bölgede dımdızlak kaldım. Haydutlar kampımı yağmalamış, şehrin muhafızları beni çapulcu sanıp boyunduruğa vurmuş. Ne 5 kuruşum var, ne işim, ne de yatacak yerim. Resmen bir Türk genciyim. Ama sonuçta buraya öyle boş boş gezmeye gelmedim. Otto von Bergow denen lorda bir mesaj iletmem gerekiyor. Ama kaleye giremiyorum, beni dilenci sanıyorlar. Bir yolunu bulup lordla görüşmem lazım.
Öğrendim ki, lord bir soylunun düğününe katılacakmış. Eğer bir şekilde düğüne katılmanın yolunu bulursam, lordla görüşme fırsatı yakalayabilirim. Ama herhangi bir adamı düğüne alacak halleri yok. Gittim, düğün için hediye hazırlayan bir demircinin yanında çırak olarak işe başladım. Ama demircinin beni direkt yanına alacak hali yok. Dedim, benim babam da demirciydi, işe ihtiyacım var. Kendimi kanıtlamak için ona bir kılıç yapmamı istedi. Kılıcı yaptım, ama nasıl yaptım? İşte bütün mesela bu.
Önce gittim demiri aldım, erittim. Bir kalıpla şekil verdim. Sonra ince işçilik için kızgın demiri dövmeye başladım. Ciddi ciddi kılıç dövdüm. Aldım çekici, nizami bir şekilde adım adım kılıcı yaptım. Normalde ne beklersiniz böyle bir görevde? Gerekli malzemeleri toplayıp, tek düğmeye basarak yapmayı, değil mi? Ben de öyle olur, sanmıştım. Ama olmadı. Dan dun kılıç dövdüm. nalbantlığın inceliklerini öğrendim, artık kılıç dövebilirim
Baktım, yaptığım kılıcı beğendi. Bana önce basit ayak işleri vermeye başladı. Sonra biraz daha zor işlere giriştim. Demircinin eskiden 2 çırağı daha varmış, bunlar düğün için bir teslimat yapmak için yola çıkmışlar ama ortadan kaybolmuşlar. Gittim bunların izlerini sürmeye.
Bu sırada damadın babasıyla falan da tanıştım. Herkesle aramı kurdum, düğüne gitmem garanti. Düğün günü geldi, çattı. Tam yola çıkacaz, demirci geldi dedi ki “bu kılık kıyafet ne? Böyle düğüne mi gidilir? Git, üstüne başına çeki düzen ver.” İyi vereyim, de başka kıyafetim yok ki? Yeni kıfayet alayım, desem param yok. Gittim, birinden ödünçaldım. Sonuçta demokrasilerde çareler tükenmez.
Neyse, sonunda düğüne gidebildim. Ha bekle, ha bekle lord gelecek diye. Lord gelmedi. Bunun siniri falan derken yanlışlıkla düğünde bir kavga çıkardım ve toplama kampına gönderildim. Toplama kampında çalışırken bir yolunu bulup sonunda lordla görüştüm.
Oyun, sizi hiç beklemeyeceğiniz noktalardan alıyor ve hiç beklemeyeceğiniz bambaşka noktalara sürüklüyor. Bu neredeyse her görevin içinde oluyor. Hiçbir görev öyle basitçe oldu bittiye gelmiyor. Hepsi kendi içinde karmaşıklaşıyor, başka noktalara sürükleniyor.
Bir noktada düşman askeri kampına sızdım. Dedim ki, ben orduya yazılmak isteyen bir gencim. Bana kendimi kanıtlamak için bir görev verdiler. Bunlar askerlerinin bir kısmını bir göreve yollamışlar ama bir daha haber alamamışlar. Benden onlara ne olduğunu ve yanlarındaki mektubu bulmamı istediler. Gittim, aradım, taradım. Askerleri buldum. Bunlar savaşmaktan, hayatlarını tehlikeye atmaktan bıkıp kaçak bir şekilde yaşamaya başlamışlar. Beni görünce önce bana saldırmak istediler, dedim hacı sakin olun, bana sadece mektup lazım. Sizin yerinizi söylemem.
Onlara da mantıklı geldi bu fikir ve bana mektubu verdiler. Atladım atıma, kampa geri döndüm. Verdim mektubu. Bana askerlere nolduğunu sordular. Ben de ispitledim. Sonuçta kampa sızan bir ajanım, güvenlerini kazanmam gerek. Şurda kamp kurmuşlar, ben gizlice aldım mektubu dedim. En son baktığımda onları öldürmek için oraya bir bölük yolluyorduk.
Oynanış
Oynanış açısından aslında ilk oyunla arasında çok büyük farklar yok. İlk oyundaki sistemin detaylandırılmış ve biraz geliştirilmiş hali. Aaaa, şunu eklemişler ve çok iyi olmuş diyebileceğim bir şey yok. En büyük fark, aksiyon sırasında ilk oyunda 5 farklı yönden saldırabiliyorken bu oyunda yön sayısının 4’e düşmesi. Alt taraftaki iki yönü birleştirerek sistemi biraz basitleştirmeye çalışmışlar.
Ayrıca oyuna arbaletler ve ilkel ateşli silahlar eklenmiş. Arbalet kullanmak gayet keyifli ancak aynı şeyi ateşli silahlar için söyleyemeyeceğim. Tarih gereği çok ilkeller ve kullanımları çok yavaş. Bir atış yapana kadar, rakibiniz sizi kılıcıyla doğramaya geliyor. Bir de kontrol etmek de bir tık zor. Bu yüzden neredeyse hiç kullanmadım. Ancak arbalet çok iyi olmuş. Animasyonu falan da mükemmel. Gerçek arbalet kullansam, bu kadar moda sokmaz.
Usta İşi Yönetmenlik
Moda sokmak demişken, oyun sizi çok iyi moda sokuyor. Her şey ince ince tasarlanmış, hiçbir detay atlanmamış. Ara sahneleri film izler gibi izliyorsunuz. Indiana Jones oyunu için de aynısını söylemiştim ama bu çıtayı daha da yukarı taşıyor. Ben bu kadar film gibi gözüken ara sahne görmemiştim. Şu sahneleri sinemada görsem şaşırmam. Gerek seslendirme, gerek oyunculuklar, gerek kamera açıları mükemmel. Tek kelimeyle mükemmel. Hani mutlak sinema.
İlk oyunda da ara sahneler çok iyiydi, şimdi ise mükemmel hale getirmişler. Usta işi bir yönetmenlik var burada. Oyunda çok nadir anlarda da olsa yönettiğimiz bir ikinci karakter daha var. İki karakter arası geçişler o kadar iyi yapılmış ki, saygı duydum.
Tatkaçıran vermek istemediğimden susuyorum. Yoksa anlatmak istediğim çok şey var bu konuda.
Projede çalışan herkes işini çok iyi yapmış. Tutkuyla çalışmışlar. Projeye olan aidiyetlerini görüyorsunuz. Buna en iyi örnek Hans Capon karakterini canlandıran Luke Dale. Adam sosyal medyada kullanıcı adlarını bile, oyunda canlandırdığı karakterin adıyla değiştirmiş.
Kingdom Come: Deliverance II, öyle büyük bütçeli bir oyun değil. 30-40 milyon dolarlık bir bütçesi var. Karşılaştırma olması için şöyle söyleyim, bu bütçe Cyberpunk 2077’nin bütçesinin onda biri bile değil. Bu tarz görece küçük bütçeli bir oyundan beklemeyeceğiniz bir kalite var.
Genellikle düşük bütçeli oyunlar, kaynaklarını tek bir alana yoğunlaştırır ve diğer kısımları sadece ayıp olmasın diye geçiştirirler. Ancak Kingdom Come: Deliverance II, her yönüyle kusursuz bir iş çıkarmış. Şu an Assassin’s Creed Shadows‘u oynuyorum ve ana karakterin oyunculuğu bile, Kingdom Come: Deliverance II’deki bir yan karakterin seviyesine ulaşamıyor.
PlayStation, Xbox gibi dev firmalar son zamanlarda oyunların geliştirme maaliyetlerinin artmasından çok şikayetçilerdi. Ancak görüyoruz ki, düşük bütçeyle bile inanılmaz işler çıkartılabiliyor. Son yıllarda özellikle Avrupa ve Amerika’daki firmalar ekonomik bir çıkmaza girdi. Delicesine artan bütçeler ve geliştirme sürelerine karşın oyunların kalitesi düşüyordu. Umarım Kingdom Come: Deliverance II gibi örnekler artmaya devam eder.
Hani öyle kısa süren bir oyun, o yüzden ucuza yapıldı gibi bir durum da yok. Ben ana hikayeye yoğunlaşarak, çok az yan görev yaparak 50 saatte bitirdim oyunu. Yan görevlerle falan 100 saati bulur rahatlıkla. Oyuna ilk başladığımda oyunun haritası ilk oyuna göre küçük gelmişti. Sonra öğrendim ki, bir harita daha varmış. Oyunun aşağı yukarı %40’ı ilk haritada geçerken, %60’ı ikinci haritada geçiyor. Eğer dilerseniz yan görevleri yapmak için bir önceki haritaya dönebiliyorsunuz ama ana hikayede ilerlemek için diğer haritaya geri dönmenize gerek kalmıyor.
Formatı Korumak İçin Gömecek Bir Şey Bulayım
İncelemelerimi belirli bir formatta hazırlıyorum. Oyunun artılarını ve eksilerini yazıp puanını veriyorum. Oyunun artılarını yazdım, güzel. Eksilerine gelince aklıma yazacak bir şey gelmedi. Baktım, eksiler kısmı boş durunca kartın görünüşü bozuluyor. O yüzden gömecek bir şey bulayım diye düşünerek kayıt sistemini yazayım, dedim.
Oyun, istediğiniz zaman oyunu kaydetmenize izin vermiyor. Ya görev içinde otomatik kaydediyor, ya yatağınızda uyuyorsunuz öyle kaydediyor ya da Kurtarıcı Schnapps adı verilen bir içecek içerek kaydedebiliyorsunuz. Bunları bulmak da, özellikle oyunun başında, hiç kolay değil. Oyunda oynuyorsunuz, ilerliyorsunuz, birden karşınıza bir haydut grubu çıkıyor. Sizi öldürüyorlar, hop sabaha geri döndünüz. E bu sinir bozucu. Ben, oyunun başında riskli bir şey yapmadan önce oyunu kapatıp açıyordum. Çünkü oyundan çıkarken, oyun otomatik kayıt alıyor. Size de öneririm.
Sonuç
Kingdom Come: Deliverance II, ilk oyunun yarım kalan hikayesini tamamlayan, baştan sona sinematik bir başyapıt. Kesinlikle yılın oyunu olmaya aday. Eğer gerçekçi oyunları seviyorsanız oynamanızı şiddetle tavsiye ederim. Ancak ilk oyunu oynamadan bu oyunu oynamanızı tavsiye etmem. Çünkü, bu oyun ilk oyunun birebir devamı. Her ne kadar oyun, ilk oyunda olanları açıklamaya çalışsa da yetersiz. Oyunun başında, ilk oyundaki tercihlerinizi seçtiğiniz güzel bir sekans yapmışlar.
“Şöyle şöyle olmuştu, hatırlıyor musun? Sen ne yapmıştın orada?” gibi sorularla ilk oyundaki önemli seçimlerinizi tekrar yapmanızı sağlıyorlar ve aynı zaman da ilk oyunu özetliyorlar. Ancak dediğim gibi, ilk oyunu kısa bir özet sekansıyla özetlemek imkansız.
Hikaye, ilk oyunun finalinden sadece iki gün sonra başlıyor. Karakterlerimiz Hans Capon ve Henry, ilk oyunun sonunda bir yolculuğa çıkmıştı. Oyun, hedeflerine varmalarıyla başlıyor. İnternette ilk oyunu oynamadan oynayabilirsiniz, diyenleri gördüm ancak kesinlikle katılmıyorum.
Ve son olarak, audentes fortuna iuvat.

Bu incelemeyi video formatında izleyebilirsiniz.