Daha çıkmadan sosyal medyayı kasıp kavuran Assassin’s Creed Shadows’u 35 saatin ardından sonunda bitirdim. Bu 35 saati nasıl anlatabileceğime dair en ufak fikrim yok.

Bu oyun hakkında ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Oynarken eğlendim mi? Evet. İyi bir oyun mu? Hayır. Kaliteli bir oyun mu? Evet. Sanki oyunun bir kısmını RDR 2’yi yapan ekip yapmış da, geri kalan kısmını Erzurum’u yapan yapmış gibi.
Bir oyun yaparken nasıl ilerlersiniz? Önce oyunun temel mekaniklerini yaparsınız, oyunun temel oynanış döngüsünü oluşturursunuz. Karakter ne yapacak? İşte gizli gizli ilerleyip düşmanlarını öldürecek gibi bir yapıyı oluşturursunuz. Sonrasında bu yapıya uygun olacak şekilde bölümlerinizi, hikayenizi hazırlarsınız. Bu oyunda temel yapı dışındaki hiçbir şey iyi değil. Bunun neden olduğuna dair bir fikrim var ama ona biraz ileride değineceğim.
Dev Ama Ölü Bir Açık Dünya
Assassin’s Creed Shadows sizi 1500’lü yılların Japonyasına götürüyor. Bir samuray ve bir şinobiyi yönetiyoruz. Dev bir açık dünya var ama yani ben son zamanlarda bu kadar boş bir açık dünya görmemiştim. Rastgele olaylar var ama olmasa daha iyi. NPC’ler desen tepkisiz. Nedir NPC? Non playable character
/ Oynanamayan karakter
. Hani karakter. Buradaki hiçbir NPC’nin bir karakteri yok, bunlar sadece NP. Sonunda C yok. Bakın ne olacak acaba diye çektim kılıcımı, sokaktan geçen rastgele birini bıçaklıyorum. En ufak tepki bile vermiyor.
Oyuncu topluluğu olarak açık dünyasını takdir ettiğimiz oyunların ortak özelliği ne? RDR 2’ye, KCD 2’ye bir göz atın. Bu dünyalar, sizin karakteriniz olmadan da varlar. En ufak karakterin bile yaşadığı dünyaya bir etkisi, bir tepkisi var. Ama burada kesinlikle öyle bir şey söz konusu değil. Öylece duruyorlar. İki kişi teknede balık tutuyordu, gittim teknelerini çaldım. Tepki bile vermediler. Hani boşa geçmiş bir ömürleri var. Bomboş. Oyunun temel sorunu da bu. Çok fazla şey bomboş.
Görev Tasarımı
Son yıllarda oyunlarda görevler 3’e ayrılmaya başlandı: Ana görevler, yan görevler, bir de boş boş takılmalık işler. Assassin’s Creed Shadows’taki tüm görevler bu boş boş takılmalık işlerden. Herhangi bir görevin özel tarafı yok. Herhangi bir ana görevi, diğer boş işlerden ayıran bir yanı yok. Git, bunu öldür, gel. Sonra git, şunu öldür, gel. Tüm görevler o kadar aynı ve boş ki, oyun ana görev, yan görev diye görevleri ayırmamış bile. Görev ekranını açtığınızda tüm görevler herhangi bir ayrım olmaksızın yan yana gözüküyor. Aslında bunlara görev de denmez. Karşınıza bir hedef tahtası çıkıyor ve öldürmeniz gereken hedeflerin kafaları gözüküyor. Tüm olay bu. Tek bir görevde bile farklı bir şey yapmadım. Git, şunu öldür, gel. Git, bunu öldür, gel. Git, bi de şunu öldür, gel.
Değişen tek şey mekan. Mekanlarda çok farklı sanmayın. Bi kale, bir kale daha. Dağda bayırda bir alan, yine bir kale.
Hikaye
Madem görevler kötü, belki hikaye ve hikaye sunumu iyi, o kurtarıyordur dersiniz. Ama hayır. Hikaye de kötü. Hatta genel olarak hikaye yok gibi bir şey. Sessizlik olmasın diye diyalog yazmışlar gibi çoğu zaman. Oyun başlarken hikayeye dair bir şeyler oluyor. Oyun biterken hikayeye dair bir şeyler oluyor. Aradaki 30 saatte hiçbir şey olmuyor. (Yan görevsiz, ana hikayeye odaklandığınızı varsayarsak 30 saat)
Emir kulu Yasuke ve diğer samuraylar, efendilerinin emriyle Naoe’nin köyünü yakıp yıkar. Yaşlı, genç demeden herkesi katlederler. Naoe’de burada babası başta olmak üzere sevdiklerini kaybeder ve intikam yemini eder. Oyun burada başlıyor. Berbat bir sahneyle, intikam yemini etmesine neden olan kişiyle birlikte bir takım oluyorlar ve Shinbakufu denen örgütü bitirmeye çalışıyorlar. Oyun boyunca 12 tane hedefimiz var ve bunları istediğimiz sırayla öldürebiliyoruz. Bu ne demek oluyor? Akan bir hikaye yok. Bu 12 hedefi 30 saat gibi bir sürenin ardından indiriyorsunuz ve oyunun finaline geliyorsunuz. Finalde, her iki karakterinde kısa kişisel görevlerini yapıyorsunuz ve oyun bitiyor. Bitiyor dediğime bakmayın, bitiş jeneriği çıkıyor. Yoksa oyun yarım kalıyor. Yarım yamalak olan hikayeyi de bitirmiyorlar. Muhtemelen DLC ile vesayre devam etmeyi planlıyorlar.
Şimdi elimizde, açılışta bir hikaye var. Kapanışta bir hikaye var. Geri kalan kısım boşa geçmiş bir ömür. Bence bu oyunu başta co-op olarak tasarlamışlar. Bazı yerler var mesela, aynı anda iki karakterin de bir şey yapması gerekiyor. Siz bir karakteri seçiyorsunuz ve diğer karakterin yaptığını görmüyorsunuz. Bariz bir şekilde, iki karakterin de aynı anda oynandığı yerler tasarlanmış. Muhtemelen bu proje başta bir co-op oyundu. Arkadaşınız samuray, siz şinobi olarak oynayıp bu 12 hedefi indirmeye çalışacaktınız. Bir de karakterlerin kısa kendi görev ağaçları olacaktı. Bu finaldeki akan hikaye dediğim yerde bu olacaktı.
Oyundaki her şey buna uygun tasarlanmış zaten. Bu tarz bir co-op oyunda upuzun ara sahneler, çok komplike görevler istemezsiniz. Arkadaşınızla kafa dağıtmalık bir şey ararsınız. Git şu kadar korsan öldür, gibi ne olduğu baştan belli vakit geçirmelik şeyler istersiniz. Bir NPC’nin yanına gittiğinizde hemen hızlıca görevi almak istersiniz, bi saat konuşma yapmasını değil.
Ama bunu tek kişilik bir oyuna çevirdiğinizde elinizde kalan şey; birbiriyle bağlantısı, birebir aynı olmak dışında olmayan, basit, tekrar eden onlarca saat.
Bir Eziyet: Karakter Geliştirme
O kadar şey saydım, tüm bunlara rağmen oyundaki en sinir eden şey bunlardan biri değil. Bu uzun bir oyun. Karakterinizi oyun boyunca geliştiriyorsunuz. Bu normalde oyunlarda nasıl olur? Yetenek puanı toplarsınız ve yetenek ağacında puanlarınızla yetenek açarsınız. Ubisoft oturmuş, düşünmüş. Biz yıllardır olan ve oturmuş, herkes tarafından kabul edilmiş bu sistemi nasıl batırabiliriz, demiş. Ve başarmış. Yetenek ağacını, bilgelik seviyesi denen bir şey ile kitlemişler. Her silah vesayre için ayrı bir yetenek ağacı var ve yetenek ağaçlarının her bir seviyesi kilitli. Bilgelik seviyeniz 1 ise, sadece ilk sıradaki yetenekleri açabiliyorsunuz. İkiyse, ikinci seviye yetenekleri açabiliyorsunuz, böyle gidiyor. 6 seviye var. Peki bu seviyeyi nasıl kazanıyoruz, derseniz. Şöyle: Haritada sayfa arayarak. Evet, oyun size diyor ki şu tapınakta 4 tane sayfa bul, bu kalede 3 tane bul, şurada 2 tane bul. Bu sayfaları buldunuz, hop 1 bilgelik puanı kazandınız. Bir sonraki seviye bilgelik için kaç tane lazım? 10. Ve bu sonraki seviyelerde gidip artıyor da.
Gidip karakter geliştirmeyi böylesine salakça bir şeyle kitleme fikri kimin aklına geldiyse kovun onu. Zaten bu oyunun yönetmeni, falan artık önemli kararları alan her kimse, ondan bir cacık olmaz. Alınabilecek tüm saçma kararları almışlar. Çok düşündüm bu konu hakkında, bu oyunun temel sorunu ne diye? Bence yönetim mekanizması. Bir projeyi yönetmek büyük bir iştir; ateş etme mekaniği, yok onun grafiği falan, bunları herkes yapabilir. Ama yapılanlar ve yapılacak olanlar arasında seçim yapmak, bunları bir araya getirmek, bunların uyumlu olmasını sağlamak zor bir iştir ve bunu bu oyunda yapan kişi ya da kişiler başarısız olmuşlar.
Son birkaç Assassin’s Creed oyununda olan düşman seviyesi muhabbeti bu oyunda da devam ediyor. Doğrudan ana hikayeden ilerlemek isterseniz, doğru düzgün seviye kazanamıyorsunuz. Sizden daha yüksek seviyedeki düşmanlarsa size tek atıyor. Oyun sizi zorunlu olarak haritadaki bomboş diğer işlerle uğraştırtıyor. Ya da benim yaptığım gibi tamamen gizlilik odaklı oynayacaksınız. Aksiyona girmeden, kalelere sızıp gizlice hedefi etkisiz hale getirip kaçacaksınız. Bu sayede düşmanlarla olan seviye farkınız bir dert olmaktan çıkacak.
Oyunu Oynayacaklara Dev Uyarı
Oyuna başlarken oyun size birkaç ayar yaptırtıyor. Oyunun normalinde, seviyesi sizden yüksek olan düşmanlara hidden blade ile tek atamıyorsunuz. Ancak bereket ayar koymuşlar da tek atabilir hale getirebiliyorsunuz. Yoksa cidden uğraşılacak dert değil.
Bir diğer ayar Guided Exploration. Eğer bunu açmazsanız oyun size görevin nerede olduğunu söylemiyor. Size yaklaşık bir konum veriyor. Şu şehrin güneyinde, falan gibi. Ciddi söylüyorum, bu ayar kapalı oynarsanız kafayı yersiniz. Çekilecek çile değil.
Yok karakter geliştirmenin zorluğuydu, yok sizden yüksek seviyeli düşmanların tek atmasıydı, ben tamamen oyunu gizlilik üstüne oynamaya başladım. Bir noktada düşmanların seviyesi benden o kadar yüksek kalıyordu ki tamamen gizli gitmek dışında hiçbir şansım kalmıyordu. Bu yüzden neredeyse oyunun tamamını Naoe’yle yani şinobi karakterimizle oynadım.
İki Karakter, Tek Oyun
Naoe gizli bir şekilde oynamanıza imkan verirken Yasuke bir tank gibi düşmanların arasına girmenize olanak sağlıyor. İki karakter arasındaki oynanış farkı cidden takdir edilesi. Naoe, çok rahat gizli ilerlerken düşmanların arasına girince kolayca harcanabiliyor. Yasuke ise tam tersi. Resmen bir tank gibi. Yavaş yavaş ilerliyorsunuz, gizli gitmenize imkan yok. Zaten gerek de yok. Bir giriyorsunuz düşmanın arasına, karşınıza ne geldiyse biçiyorsunuz. Kapı mı çıktı karşınıza, açmıyorsunuz, kırıyorsunuz. Öyle güçlü bir karakter.
İki karakter için gayet uğraşılmış. Farklı yetenek ağaçları var, farklı silahları var. Oynanışları farklı hissettirmeyi başarıyor. Benim bildiğim Ubisoft, bundan 2 oyun bile çıkartırdı.
Ama ben oyunun neredeyse tamamını Naoe ile oynadım. Bunun iki sebebi var. İlki zaten az önce bahsettiğim düşman seviyesi muhabbeti dolayısıyla gizlilik odaklı oynamam. İkincisi ise hız. Yasuke çok ağır bir karakter. Açık dünyada hareket ederken de çok yavaş kalıyor. Assassin’s Creed deyince aklınıza ilk gelen şey nedir?
- Hidden Blade
- Parkur
Yasuke’de bu ikisi de yok. Hadi hidden blade’i geçtim, ihtiyacı olmuyor da. Parkur yapamaması büyük bir sorun. Neredeyse hiçbir yere tırmanamıyor. Örneğin haritada hızlı seyehat noktası açmak istiyorsunuz. Bunun için klasik, bir binaya tırmanmanız gerekiyor. Ama Yasuke ile tırmanamıyorsunuz. O yüzden Naoe ile oynamak zorunda kalıyorsunuz.
Naoe ise muhtemelen bugüne kadar Assassin’s Creed oyunlarında gördüğüm en akıcı karakter. Kancası var, örümcek adam gibi süzülüyor, oraya buraya atlıyor. Yere yatıp sürüne sürüne ilerleyebiliyor. Gayet akıcı bir oynanışı var.
Ama karakteri kontrol etmek bi tık garip. Hiçbir Assassin’s Creed oyununda mükemmel parkur mekanikleri yoktur ama Origins ve sonrasında çok daha kötüleşti. Karaktere bazen istediğimi yaptırmakta çok zorlanıyorum. Aşağı atlayacağım, atlayamıyorum. Bir noktaya çıkacağım, çıkamıyorum.
Karakteri kontrol etmek bir tık zor, üstüne kamera kontrolleri de rezalet. Bir oyunu, hiç kamera kontrolü iyi diye öven görmedim. Ama ben burada kötü diye gömeceğim. Karakter, özellikle küçük bir alanda savaşırken sürekli ekrandan çıkıyor. Dağ bayırda ilerlerken, çalıya çimene takılıyor. Oyunun dünyası da sağolsun, bir noktadan bir noktaya ilerlemek çok zor. Yakın olsa bile noktalar, alanlar öyle dağlık tepelik ki, düz yoldan gitseniz vakit alacak diye dümdüz dağa tırmanayım, diyorsunuz. Öyle de çalı çimen zorlaştırıyor. Normalde oyunlar, kamera bir objenin içine girdiğinde ya da çok yaklaştığında o objeyi şeffaflaştırır ki oyunu oynayan kişinin karakteri görmesi zorlaşmasın. Burada onu da yapmamışlar. Dev bir dünya, seyehat etmek zaten zorken birde Yasuke’yle oynamaya kalkarsanız çok daha yorucu bir şeye dönüşüyor.
Yine de iki farklı karakterin olmasını sevdim. Oyun birkaç görev haricinde hangi karakterle oynayacağınızı sizin tercihinize bırakıyor. Yasuke ile fazla oynamasam bile böyle bir imkanımın olduğunu bilmek iyiydi.
Tekrardan Hikaye: Hikaye Sunumu
Hikayeye geri dönelim. Nereden tutsak elimizde kalıyor ama hadi dönelim. “Bu adamın burada ne işi var?” var gibi soruları hadi geçiyorum, çok fazla tutarsızlık var. Bu oyun için dediler ki, yeni bir modern zaman hikayesi başlatacak. E nerede bu modern zaman hikayesi? Black Flag ile birlikte modern zaman hikayesini öldürmüşlerdi. Onca oyun geldi geçti, hala işin içinden çıkamadı Ubisoft.
Modern zamana dair hiçbir şey olmuyor, Ubisoft da ne yapacağını bilememiş olacak ki oyun boyunca 5-10 dakika Animus yapay zekasıyla konuşuyorsunuz. O kadar. Ubisoft belli ki bu işin içinden çıkamayacak. Bu seriye bir reboot vesayre lazım. Sayın Ubisoft’a sesleniyorum, eğer reboot projesini yönetecek birini arıyorsanız, ben Edige Tigin, karşınızdayım.
Origins sonrası Assassin’s Creed oyunlarında, suikastçiler de tapınakçılar da doğru düzgün yer almamaya başladı. Bu oyunda da bu saçmalık devam ediyor. Ben baştan Naoe suikastçi olur, Yasuke tapınakçı olur. İşte finalde bunlar kapışır falan diyordum da, o da olmadı.
Hadi hikaye kötü, belki dersiniz sunum iyidir. Güzel gözüken sahneler falan vardır, onlar da yok. Hikaye gereği bir sahnede yenilmemiz gerekiyor, böyle bir sahneyi nasıl yaparsınız? Karşınızdaki rakibin canını çok fazla yaparsınız, atak hızını arttırırsınız, yönettiğiniz karakterin canını ve hasarını azaltırsınız. Bunlar böyle bir şey yapmamış. Karşınızdakini yenseniz bile yenilmişsiniz gibi bir sahne çıkıyor. Sunum kötü ama çok da emin değilim. Boku ne kadar süslerseniz süsleyin boktur en nihayetinde.
Bir boss fight’a gireceğim. Oyun bana sordu, hangi karakterle oynamak istersin. Naoe’yi seçtim. Yasuke, dışarıda bekliyorum, dedi. Tamam. Boss fight başladı, bir baktım boss ona yardım edecek şinobiler falan çağırıyor. E bu dışarıda ne yapıyor? Boss fight bitti, ara sahne girdi. Bu yine odada. Naptın, uyudun mu arkada? İçin mi geçti?
Oyunda seçimler var, iyi güzel. Ancak etkileri çok şüpheli. Seçimler ne içindir? Bir etkide bulunabilmek için. Şimdi önümde, düşmanımı affetme ve öldürme seçeneği var. Affediyorum, yine ölüyor. Ya da öldür diyorum, yine de affediyor. E ne anladım ben bundan?
Düşene Bir Tekme Daha Mı?
Acaba ben mi çok fazla eleştiriyorum diye gittim, 2009’da çıkan Assassin’s Creed 2’yi tekrar yükledim. İnternetten oyunun ortasından başlayan bir kayıt dosyası buldum. Oyunun çıkışının üzerinden bu kadar yıl geçmesine rağmen şuradaki yarım saat, tüm Assassin’s Creed Shadows deneyimimden daha iyiydi.
Başladım oyunda ilerliyorum, Ezio ve Leonardo Davinci yeni bir şehre falan gitmiş. Bir rehber, bize şehri gezdiriyor. Gezintinin başında arkaplanda askerlerin bir tüccara saldırdığını görüyoruz.
Sonra biraz zaman geçiyor, gezinin sonunda aynı tüccarın kendisine saldıran askerleri şikayet etmeye gittiğini görüyoruz. Askerler ise onu kafalarından bir yasa uydurarak tutukluyor.
Ezio’da sonrasında olanlarla ilgilenmeye gidiyor. Şu yarım saat, hatta 15-20 dakikada bile tüm Assassin’s Creed Shadows’ta olandan daha düzgün, daha derli toplu şeyler oldu.
Yeni Assassin’s Creed’lerin en büyük sorunu bu. Derli toplu bir şey anlatmaya çalışmak yerine, çok uzun saatlerinizi gömebileceğiniz bir şey yapmaya çalışmaları. Ben ana hikayeyi 32 saatte bitirdim, sonrasında da inceleme için elimde görüntü falan olsun diye 40 saate kadar oynadım. Ama eğer siz derseniz ki, ben her şeyi yapacam. 100 saat oynayacağım, muhtemelen sıkıntıdan kafayı yersiniz. Oyunda zaten içerik çeşitliliği yok. Bakın, içerik çeşitliliği az demiyorum, direkt yok diyorum.
Assassin’s Creed Shadows çok kötü bir oyun değil. Hatta bazı konularda çok kaliteli. Ben şahsen oynarken eğlendim de. Grafikler çok iyi, saçlar çok iyi. Neden spesifik olarak saçlardan bahsettiğimi merak edebilirsiniz. Gerçek dünyada çok basit olan bazı şeyleri, dijital ortamda yapmak çok ama çok zor. Akışkan fiziği, kumaş fiziği gibi. Saç fiziği de bunlardan biri. Ve şunu net olarak söyleyebilirim ki herhangi bir oyunda gördüğüm en iyi saçlar, bu oyundaydı. Oyun zaten bu tarz teknik konularda gayet başarılı. Dinamik mevsim geçişleri var. Oynanışa ufak etkileri var ancak görselliği tamamen değiştiriyorlar. Kar yağdığında hele oyun çok çok iyi gözüküyor.
Sonuç
Özetlemek gerekirse, Assassin’s Creed bazı birkaç şeyi çok iyi yapıp geri kalan yerleri batıran bir oyun. Ama günün sonunda bu oyun kendini oynatmayı başardı. Sanırım bunun tek bir sebebi var: Hidden Blade. Yanlış anlaşılmasın, oyunda Hidden Blade‘in öyle çok özel bir yönü yok. Ben sadece düşman üssüne gizlice sızıp öldürmem gereken hedefi, tek ve havalı bir hamlede indirip ortamdan kaçma konseptini seviyorum ve bunu Assassin’s Creed oyunları çok çok iyi yapıyor.

Bu incelemeyi video formatında izleyebilirsiniz.